Doktor hatasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki önem arz etmektedir. Zira söz konusu hukuki ilişkinin niteliğine göre hukuki süreç farklılık göstermektedir. Gerek Yargıtayın yerleşik içtihatlarında gerekse Türk hukukundaki baskın görüş, doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin vekalet sözleşmesinden (TBK m.502) kaynaklandığıdır.
a.) Kamu Hastanelerinde Çalışan Doktor ile Hasta İlişkinin Hukuki Niteliği
Kamu hastanesinde çalışan doktor kamu görevlisidir. Dolayısıyla Anayasa m.129/5 gereği kamu görevlilerinin yetki ve görevlerini yerine getirirken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, idare mahkemesinde dava açılır. Söz konusu dava sonucunda ilgiliden rücu edilir.
b.) Özel Hastanelerde Çalışan Doktor ile Hasta İlişkisinin Hukuki Niteliği
Özel hastanelerde çalışan doktor ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi yoktur ancak tedaviyi yapan özel hastane ile hasta arasında sözleşme ilişkisi vardır. Bu durumda doktor, TBK m. özel hastanenin yardımcısı olarak sayılmaktadır. Diğer taraftan özel hastane tedavi nedeniyle hasta adına doktor atamaktadır. Böylece vekalet sözleşme ilişkinin olduğunu kabul etmek yanlış sayılmayacaktır.
Doktor hatası ( malpraktis ), Hekimlik Meslek Etiği Kuralları m.13’e göre bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi "hekimliğin kötü uygulaması" anlamına gelir.
Dünya Tabipler Birliği "Mal practice" Bildirisi m.2’ye göre Tıbbı yanlış uygulama ile, tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen, hekimin hatası olmayan durumlar ayrılmalıdır.
a) Tıbbı yanlış uygulama (malpractice); doktorun tedavisi sırasında standart
uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile
oluşan "zarar"dır.
b) Tıbbi uygulama sırasında öngörülemeyen bilgi ya da beceri noksanlığı
sonucu oluşan ise; istenmeyen sonuçtur ve bunda hekimin sorumluluğu yoktur.
Sonuç olarak tıbbi yanlış uygulama (malpractice) nedeniyle zarar gören hasta, doktorun hukuki ve cezai sorumluluğuna başvurabilir. Ancak usulüne uygun aydınlatılarak onayı alınan hastada oluşabilecek komplikasyonlarda hekimin sorumluluğu söz konusu değildir.
Doktorun tedavi sırasında hastaya hata, ihmal veya kusurları sebebiyle verdiği zarardan ceza sorumluluğu doğmaktadır. Doktorlar Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre taksirli veya ihmali davranışlardan kaynaklı hukuka aykırı fiillerden sorumludurlar. Bununla birlikte hasta ve hasta yakınları koşulları oluşuyorsa söz konusu hukuka aykırı fiilden ortaya çıkan maddi ve manevi zararın tazminini isteyebilir. Bu durumda doktorun tazminat sorumluluğu ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere hasta ile doktor arasındaki hukuki ilişki doktorun kamuda, özel hastanede veya bağımsız çalışmasına göre farklılık göstermektedir. Ancak doktrindeki baskın görüşe göre, doktor ile hasta arasında vekalet ilişkisi söz konusudur. Dolayısıyla tıbbi hatadan kaynaklı doktor ile hasta arasındaki uyuşmazlıklarda Borçlar Kanunu’ndaki vekalet akdi hükümleri uygulanacaktır. Ayrıca tıbbi hatadan kaynaklı uyuşmazlıklarda doktor ile hasta arasında sözleşme mevcut değil ise doktorun haksız fiili Borçlar Kanunu haksız fiil hükümlerine göre değerlendirilir.
Doktorun tıbbi hatadan ( malpraktis ) sorumlu tutulması için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Şu koşullar aşağıda sayılmıştır:
a. Doktorun hukuka aykırı davranışı olmalıdır. Bu davranış sözleşme ihlali, haksız fiil veya vekaletsiz iş görmeden kaynaklanabilir.
b. Tıbbi müdahale sonucunda hastada bir zarar meydana gelmelidir.
c. Zarar doktorun kusurundan kaynaklanmalıdır.
d. Zarar ile doktorun fiili arasında neden- sonuç (illiyet bağı) ilişkisi olmalıdır.
Yukarıda sayılan koşulların tümünün eksiksiz olması halinde doktorun tazminat sorumluluğuna başvurulabilir.
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 06.06.2017 Tarih, 2017/463E. 2017/938K. Sayılı Kararı Dava konusu olayda; Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ile uyuşmazlığa konu olay için sorumlular hakkında Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’nün 26.01.2016 tarih ve 13888 sayılı yazısına istinaden yürütülen soruşturmaya ilişkin fezleke incelendiğinde, davacının 27.11.2010 tarihinde geçirdiği sezeryan ameliyatı sonrası yara yerinde meydana gelen ağrı nedeniyle hastaneye başvurduğu, başvuru üzerine antibiyotik tedavisi ile birlikte yaranın pansumanının düzenli aralıklarla yapılarak davacının taburcu edildiği, kontrol için yapılan başvuruda ise sezeryan ameliyatına ilişkin yaranın bulunduğu kısmın altında yabancı bir cismin bulunduğu tespit edilerek davacının 22.01.2011 tarihinde ameliyata alındığı, yara altında yer edinen cismin (kare gazlı bez) çıkarıldığı, ancak cilt altında bulunan gazlı bezin sezeryan ameliyatı esnasında mı cilt altında unutulduğu veya ameliyat sonrası yapılan açık yara pansumanları esnasında mı vücutta yer edindiğinin kesin olarak tespit edilemediği, ancak söz konusu gazlı bezin ilgili hastanenin müdahaleleri esnasında vücutta yer edindiğinin tartışmasız olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; davacı hastanın Bursa Uludağ Üniversite Hastanesi’nde geçirdiği operasyonlar sonrası vücudunda yabancı cismin (kare gazlı bez) herhangi bir şekilde yer edinmesinde şahıs bazında sorumlu olanlar net olarak tespit edilemese dahi, davalı idarece yürütülen hizmette kusur bulunduğu, hizmetin gerektiği gibi işlemediği açıktır. Yeni doğum yapan bebeğini emzirme konusunda sıkıntılar yaşayan davacının, duyduğu elem ve ızdırap hem anne olarak bebeğine karşı yükümlülüklerini yerine getirememek hem de birey olarak vücuduna yapılan olumsuz müdahale nedeniyle duyduğu acıdan kaynaklanmakta olup, manevi zararın taktirinde, hükmedilecek parasal miktarının zenginleşme aracı olmasının önüne geçilmekle birlikte kamu hizmetini yürüten kurumun da kamu hizmetinin etkin ve verimli yürütülmesi konusunda teşvik edici olması gerekmektedir.
Bakılan olayda, Bursa 3.İdare Mahkemesince her ne kadar manevi zararın giderilmesi için 10.000,00.-TL taktir edilmiş ise de, yukarıda açıklandığı gibi, taktir edilecek tazminat miktarı simgesel nitelikte olmayıp, hem davacıyı tatmin etmede hem de davalı idareyi verilen zarardan sorumlu tutma konusunda yeterli olmadığı sonucuna ulaşıldığından, 50.000,00.-TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden (07.10.2015) itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin niteliğine göre zamanaşımı süresi farklılık arz etmektedir. Şöyle ki; doktor hasta arasındaki hukuki ilişki sözleşmeye dayanıyorsa sözleşmeden kaynaklanan talepler 5 yıllık dava açma zamanaşımına tabiidir. Ayrıca yukarıda bahsettiğimiz üzere doktor ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi yok ise Borçlar Kanuna göre haksız fiil hükümleri uygulanır. Söz konusu hükümlere göre dava açma süresi 2 yıl (tıbbi hatanın fark edilmesinden itibaren) olup tıbbi hatanın fark edilme süresi göz önüne alınarak her halükarda 10 yıldır.
“Hekimin, komplikasyonlardan sorumlu tutulmaması için; hastayı, komplikasyonlar konusunda bilgilendirmiş ve hukuka uygun olarak rızasını almış olması gerekir. Tıbbi müdahalenin tüm komplikasyonlarının bildirilmesi mümkün olmayabilir. Ancak makul derecede, oluşması ihtimali hastanın durumuna göre yüksek olan komplikasyonlar bildirilmelidir. Tıbbi müdahalelerde, öngörülebilen ama önlenmesi mümkün olmayan, oluşması ihtimali önceden hastaya usulüne uygun olarak bildirilmiş ve hasta tarafından kabul edilmiş olan durumlar nedeni ile de hekim sorumlu tutulamaz. Hekimin sorumluluğu ancak kusurlu uygulama hatasından dolayıdır. Her tıbbi müdahaleden doğan davalarda hekimin kusurunun ne yönde araştırılmalı meydana gelen neticenin malpraktise mi yoksa komplikasyona sebebiyet verdiği araştırılmalıdır. Durumu bir tablo ile özetlemek gerekirse şu şekilde bir durumu ortaya çıkacaktır:
[1] DEĞDAŞ, Ulaş Can, “HATALI TIBBİ UYGULAMADAN (MALPRAKTİS) DOĞAN HUKUKİ ve CEZAİ SORUMLULUK”, Anadolu Üniversitesi
Yargıtay 4. HD, 8335/9043, 04.12.1984 “Genel anestezinin mutad komplikasyonu (anestezi şoku) neticesi ölümün gerçekleştiği anlaşılmıştır. Yaralının bünyesinden kaynaklanan, önceden var olduğu halde olaydan sonra meydana çıkan narkoza karşı dayanıksızlık sebep - sonuç bağını kesmez. Ancak davalılara yüklenemeyen ve önceden göremeyecekleri olağanüstü hal nedeniyle (narkozun olağan komplikasyonu) zarar artmıştır. Zararın artması ve ölümle sonuçlanması narkozun olağan komplikasyonu olduğuna göre, zararın tümünden davalıların sorumlu tutulması adalete uygun düşmez”
Malpraktis nedeni ile bir zararla karşılaşıldığı zaman tıp hukukunda uzman avukatlardan profesyonel yardım almak hak kaybı yaşanmaması için oldukça önemlidir. Bu hususlarda herhangi bir sorunuz olması halinde hukuk büromuz talep ve ihtiyaçlarınızı karşılamaya hazır.
Yazan: Av. Gülseri Aygül
#ankaraavukat #avukat #sağlıkhukuku #malpraktis #hekimhakları #hastahakları